YENİ SİTEYE HOŞGELDİNİZ ve EB’NE NEDEN GİREMEYİZ

2003 yılında Paris’e geldiğimde ve iltica işlerim bittikten sonra iş anlamında ne yapacağımı düşündüm uzun süre. Türkiye’de gazetecilik ve yayıncılık dışında bir işim olmadı ve bunları yurt dışında gerçekleştirmek sanıldığı kadar da kolay değil. Tabii bunların dışında tek başınıza kalacak bir yer bulmanız ve bulunduğunuz ülkenin dilini konuşmanız gerekiyor.

İsviçre Lozan’da kısa dönem (1,5 yıl) lise okudum, Fransızcam var ama yine de 1975 yıl, 28 yıl konuşmadığım için o korku yine var üstümde. Kısa süre sonra attım bu korkuyu ama yine de resmî bütün konuşmalara Fransızcası benden iyi bir arkadaşımla giderim. Teknik bir konuyu yanlış anlama olasılığından hep korkarım ve kimileyin yanlış yere “Evet” yada “Hayır” demekten korkarım. Benimle devamlı gelen arkadaşım bana söylemişti, hep kendimin konuştuğunu ve kendisini niye çağırdığımı. “Gayet basit” dedim, “Yanlış yada işime gelmeyen yanıt verirsem beni düzelt” diye yanıt vermiştim.

Yayıncılık olanaksızdı, gazetecilik çok zordu, ben de bir fotoğraf makinası alıp düğün fotoğrafçılığı işine girmek istedim. Genç bir arkadaştan teklif de geldi ve parası da iyiydi. Herkes ağız birliği etmişçesine “Sana yakışır mı, sen Nesinsin” diye ağız birliği ettiler ve resmen önümü tıkadılar.

15 günde bir çıkan bir dergiden teklif geldi çok az paraya, yazı yazacaktım orada. Bu arada hâlâ ev bulamadım ve birilerinin ya yanında kalıyorum yada birilerinin kiraladığı ama kendilerinin kalmadığı yerlerde kalıyorum.

4-5 yazı yazdım, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alındı, alınacak palavralarının bolca döndüğü bir dönem, gruplar halinde Paris’e gelip istişarede bulunanlarla dolu her taraf. 30 Küsur baro başkanı gelmiş Paris’e ve bir arkadaşımın yakın akrabası da onların içinde, kalktık kaldıkları otele gittik.

Aralarında benim de tanıdığım başkanlar var, lobide arkadaşımın eniştesini bekliyoruz, tek tek aşağı inmeye başladılar. Lobinin bir duvarında saksı yada vazo konulsun diye büyükçe bir çukur bölme var, hangi ilin olduğunu unuttuğum bir başkan oraya oturdu, tek ayağını yukarı kaldırarak 5 yıldızlı otelin lobisinde ayak parmaklarını karıştırmaya başladı. Sanki adamı 40 yıldır tanıyormuş gibi yerin dibine geçtim ve AB’ye neden alınamayacağımızın kanıtı olarak arkadaşıma gösterdim.

Ertesi gün yazı günümdü, ben de girişte eski Istanbulluların Avrupa’ya Evropa dediklerini belirttikten sonra “EB’ne neden giremeyiz Erdoğan” diye bir yazı yazdım.

Bu olaydan kısa bir süre sonra Erdoğan’ın Paris’e geleceği ve AB görüşmeleri yapacağı haberi geldi. Konsolosluk basın toplantısı için dergiden isim ve soracağımız sorular listesini istedi. Ben de 4 soru gönderdim ama konsolosluk tarafından ret geldi. Ertesi gün Milliyet başlıktan verilmiş, basın toplantısında Erdoğan konuşacak ama soru sorulmayacaktı. Akşamki resepsiyona dergideki çaycı bile davetliydi ama bana izin verilmedi.

Kendim bir site açmalıydım ama bunun için param yoktu. Bir arkadaşım kendisine göre bir kültür merkezi, bana göre bir pavyon açmaya karar verdi ve ben de orada aşçılık yapmaya başladım. Kültürün merkezi akşam açılıyor, sabah 4’te kapanıyor, orkestra ve her çeşit müzik (?????) yapan kadınla dolu. 11 ay orada çalıştım, gündüz uyuduğumdan para harcamıyorum ve bilgisayarımı filan aldım. Tabii, bu kez aşçılık yaptığımdan sevgili arkadaşlarım ve yoldaşlarım benden utanmıyor, o açıdan da rahatım.

İşte o dönemde, 1 Ocak 2007’de kurdum sitemi ve tek başıma, herşeyi içinde 21 metrekare bir odaya çıktım. Gözümü açtığımda bilgisayarı, başımı çevirdiğimde yatağı görüyorum sadece. Bilgisayar konusunda cahil olduğumdan siteyi kurması 1 yıl sürdü. Sonunda Gülistan Aydoğdu kurdu bana siteyi. Günde 2 yada 3 yazı yazdığım günler oldu ve sonunda Gülistan okuru bıktıracağımı söyleyerek beni (Haklı olarak) kısıtladı.

Arkasından oradaki yazılarımdan ve daha önce yazdığım “Yaz Babam Yaz” kitabımla 3 kitabımı basmak istedi Ankara’dan Orkun adında bir arkadaş. Kitaplar çok işime yaradı, çünkü devamlı iş bulmam isteniyor. Ben de 3 kitabımla iş bulma kurumuna gittim ve kitapları vererek “Ben gazeteci ve yazarım, bana ne işi bulacaksınız” dedim. Onlar da nedense gazeteci ve yazara ayrı bir saygı var ve beni o anlamda serbest bıraktılar.

Bu yazılarıma 15 Temmuz darbesine kadar devam ettim ve her yıl yeni bir kitap çıkardım. Yazılar yayınlanmasya başlayınca Roj TV’ye çağrıldım bir program için ve haftalık program yapmam önerildi. Mesafe 1,5 saat olduğundan gidip gelmesi kolaydı ama programa çıktığım gün Roj TV kapatıldı. Program işi suya düştü ama ben yine de arasıra program konuğu olarak gidip, geldim. Derken Yeni Özgür Politika’ya da arasıra yazı göndermem istendi ve sonrasında haftada bire dönüştü ve en sonunda 15 Temmuz sonrası Artı Gerçek ve Artı TV’yi kurduk. Avrupa’da bunu düşünüyorduk ve tartışıyorduk, Türkiye’den de arkadaşlar orada yapamayacaklarını anlayınca bu iş elzem oldu ve yaptık. Arasıra tartışmalarımıza kulak asmayın, herkes ve her kurum bir şekilde kendi doğrularıyla devam ediyor ve edecektir de.

Artı Gerçek kurulunca ben kendi siteme ara verdim ve bir anlamda dondurdum onu. Şimdi tekrar başlıyorum. Bunun nedeni Artı Gerçek yada +Gerçek TV’den ayrılmam filan değil, sadece daha özgür yazabileceğim bir sitemin olması. Sadece kendimin sorumlu olacağı yazılar yazabilmek. Kendi Youtube kanalımı da o mantıkla kurmuştum.

2 site için de fonlara başvurmayı düşünmüyorum, sizin destekleriniz benim için yeter diye düşünüyorum. Fona başvurmama nedenim kesinlikle dedikodudan korkmak filan değil, grupların daha çok hakkettiğine inandığımdan bunu yapmayacağım. Tek kişi yerine Artı TV yada Artı Gerçek bu fonları hem daha çok hakkediyor hem de tek kişiye nazaran daha çok hakları.

Tekrar hoşgeldiniz yeni siteye.

YENİ SİTEYE HOŞGELDİNİZ ve EB’NE NEDEN GİREMEYİZ” için 15 yorum

  1. Sevgi ve özlemle sarılıyorum. Umarım çok güzel işler çıkarırsınız. YouTube programları çok iyi, kısa 3 dk. Öz konulu günlük + videolar da başarılı sonuç verici olacaktır. Önemli bir ayrıntı. İsviçre’deyim 11 yıl halen azül😊 website teknik anlamda sanırım tavsiye destek olabilirim.

    Beğen

  2. 15 temmuz da 16 yaşında bir askeri öğrenciydim sizi o zaman tanıdım , olaylarla ilgili akılcı yaklaşımınız etkilemişti beni ve tabi ki günümüz şartlarında çoğu insanda bulunmayan ‘korkaklığı sıradanlaştırmama” özelliğiniz. Sizi seviyoruz Ahmet bey umarım bir gün karşılaşırız 🙂

    Beğen

  3. Aziz Nesinin Cağaloğlu’ndaki yayın evinde altlı üstlü komşu idik. Aşağı inip yayın evine girdiğimde kağıt/mürekkep kokulu mabede girdiğimi hissederdim. Ellili yıllardı. Samimiyetle yazmaya devam edin. Teknoloji yakınlaştırıyor ama hasret baki. Ben de torunlarımla Whatsapp ta saklambaç oynuyorum.. Sevgiler

    Beğen

  4. Siz hep söyleyin, hep yazın. Sizi duymak da okumak da müthiş. İyi ki varsınız. Elinize, dilinize, sözünüze sağlık.

    Beğen

Birsen fidan için bir cevap yazın Cevabı iptal et